Gelişen ve değişen dünya perspektifinde her çağ kendisiyle birlikte yeni yeni kavramlar, yeni yeni sorunlar getirmiştir. Yeni kavramların kimi “çağın gereği” ibaresi altında direkt olarak zihinlerimizde yer bulmuşken, kimileri ise akıl süzgecimizden geçerek düşünsel hayatımızda tüm geçen zamana karşın kendine yer bulamamıştır. Bu kavramlardan biri ise önüne geçemediğimiz belki de geçmek istemediğimiz bir kavram olan; küreselleşme.
Küreselleşme; dünya milletlerinin arasında ekonomik, kültürel ve siyasal sınırların kalkması, sermaye dolaşımının ülkeler bazında değil, küresel eksende olması olarak tanımlayabiliriz.
İlk olarak küreselleşme dilimize, ekonomi içerikli bir kavram olarak girmiştir. Ekonomik manada küreselleşme ile sermaye serbestliği yaygınlaşmakta, bunun sonucunda zenginin daha zengin; fakirin daha fakir olması kaçınılmaz bir durum halini almaktadır. Öte yandan Ulusal ekonomilerin, deyim yerindeyse göz göre göre, daha üstün güçlere “meşru” yollardan teslim olması belki de, ekonomik küreselleşmenin en önemli handikaplarından biridir. Zira bu yolla ülkelerin bağımsızlıkları ve ulusal egemenlikleri sadece kâğıt üzerinde kalabilmektedir. Continue Reading…
Son Yorumlar