Blog, Edebiyat

Temizlik (Hikaye)

29 Kasım 2020

Tam ağzıma götürecekken yere düştü.
Çikolatalı, çilekli pasta.
Aksi gibi çikolatalı kısmı düşen.

Pasta yere düşünce aklıma geldi. Şöyle bir geçmişe gidiverdim. 20’li yaşların ortasında günübirlik espriler dışında kimsenin yakışıklı saymadığı ama çirkin de demediği bir gençtim. Bugünkü aklım olsa en azından 30’u beklerdim ya hadi neyse. Görücü usulü oldu bizimkisi. Nerde o zamanlar ateşli flörtler, aşklar diyeceğim ama yaşım toplumun o muhafazakarlığını yaşayacak kadar da değil. Hemen hemen bütün arkadaşlarım severek evlendi ben görücü usulü.

Görücü usulünün bir avantajı var ki her şey hedefe yönelik. İlk gün veya en çok ikinci gün rota çizilir. Düzeni bozmadık aynen devam ettik. Çok az baş başa kaldık. Nişan hazırlıkları falan derken hatırlamıyorum ama sekiz on defa birbirimizi gördük. Mahallemize sadece bir defa geldi. Bizim Fahri’nin çay ocağında tabureye mendil serdi oturdu. Haklı tabii Fahri pis adam. Sakalları pek bir düzensiz, saç baş dağınık.

Düğün, nişan her şey muazzam bir nizam içerisinde ilerledi, kendimi çok önemli biri gibi hissettim. Pantolonumun içine soktuğum gömleğimi ulu orta asla çıkarmadım. Burnumu mendilsiz kaşımadım, tırnak aralarımı özellikle temizledim. Dişlerimi fırçalamadan evden çıkmadım. Parfüm kolonya da cabası. Böyle bir eşe layık olmalıydım.

İlk günlerimizdi annemler aniden bize gelmek istedi. Aslında ne acelesi vardı ama belli ki oğlunu özlemişti. Yeni gelin evi kirli olmaz tabii, iki gün önceden başlayarak dip köşe temizledik. Ben de severim temizlik yapmayı. Bir rahatlama hissiyatı, terapi havası verir. Cinsiyetçi birisi değilim bana göre erkek adam temizlik yapar. Temizlik şirketinde oluyor da evde neden olmasın? Patronuma en iyi cevapları kirleri yok ederken veririm mesela. Yıllar önceki kavgada savrulması gereken küfürler o anda aklıma gelir.

Öyle büyük bir şey değil pasta dediğim. Zaten dilimleyerek yiyorum. Çatal da küçük tam kavrayamadım.
İz bırakır mı? Zannetmem.

İlk yılımızda soğuklar bastırınca bir güzel salep içmeye gittik bir gün. Salep bir bardak kalmış. Garson yenisi çıkana kadar bekler misiniz dedi, ver beraber içeriz dedim. Yarısını ben içeyim kalanını sen. Tamam dedi. Payıma düşeni soğutmadan bir güzel hızlıca içtim kalanını bıraktım. Muhabbete daldık, çıkarken baktım bardak aynı duruyordu, kalanı tam, dumanı eksik.

Eve arkadaşlar geldi bir gün maç izlemeye, maç bir çekişmeli bir çekişmeli kendimizden geçtik. Halıya kola döküvermişim. Biraz da dağıttık tabi. Arkadaşlar gidene kadar hanım mutsuz. Gittiler daha mutsuz. Gitmelerinin izi halıdan silindi, hanımın yüzünden keder silinmedi. Anladım ki, halıya kola dökmemek lazım. O zamandan beri soda içiyorum.

Her gün ya da iki günde bir yıkanmak sorun değildi. Mali durumumuz iyiydi. Su faturasında sorun yoktu. Temiz tıraş olmayı eskiden severdim ama sakalı da özlemiştim. Banyoyu temiz bırakmazsam işte o zaman sorun vardı. Savaş çıkar, salon hattına kaçar televizyonun sesine siper alırdım.

Sonra pazardan aldığımız domatesleri sabunla yıkamaya, eve girince çoraplarımızı değiştirmeye başladık. Deterjan kokusu artık doğal parfümümüz oldu. Eve biri gelse hanımın gözleri üzerinde. Elbiseden düşen ip parçası bile gözetim altında. Yere değdiği an imha oluyor. Gelen giden önce elini kolunu koyacak yer bulamadı, bastıkları yerlere mayın tarlası muamelesi yaptılar, nereye otursa rahat edemediler sonra da dışarıda mı görüşsek deyip kahvehane olmasa da kafelerde hasret giderdik.

Çocuğumuz oldu. Zeynep. Her gün güzelce temizleniyor tabi bebeğimiz. Bir ara o kadar titizlendi ki, kızı deterjana batırmayasın gibisinden doğrudan veya dolaylı espriler yapıyordum hanıma. Arkadaşlarımın evlendikten sonra hayatı çok gır gıra alıyorsun tespitlerine uygun olarak.  Eskiden daha ciddiymişim. Doğru öyleydim. Bir alaycılık geldi bana nedense. Neyse, şükür ki, çocuklar için etkili süper şampuanlar piyasaya çıkmıştı. Gözleri yakmaması bir temizlik şüphesi oluştursa da ikna edici formülü vardı. Hem de çok satıyordu.

Ev bir anda bebek kıyafetleriyle doldu taştı. Kirlensin, yıka, kurut, giydir, kirlensin… Her şeyin dört beş yedeği var.

Zaman zaman “temizliğinin” hastalık mı olduğunu konuşmuyor değildik. O kadar da anlayışlı bir adam değilim. Fakat her seferinde tam bir faşist gibi “ne yani pislik içinde mi yaşayalım” diyordu. Haklıydı, bende haklıydım. Aşırı temizlik birbirimize olan hislerimizi de temizlemişti. Böyle giderse hiç iz bırakmayacaktı.

Hatırladıkça bir garip oluyorum Allahtan ikinci katta oturuyorduk. Sadece iki katı yeniden temizliyordu hanım. Yaşlanınca merdivenci ablayı iyice tembihleyip emekliye ayrıldı.

Yahu bu pastanın içinde yağ var mıdır? Silip tuzlamak gerekir mi?
Üzerinde köpükle birkaç saat bekletsem mi?
İnternete yazayım pasta lekesi nasıl…
Gerek yok, boş ver.

Kavga ettiğimiz bir gün, teflon tavanın teflonunu bile kazıdı telle. Tava ziyan oldu. Her anlamda ilk ziyanımız değildi, son da olmadı. Bana neden böylesin dedi, neden böylesin dedim. Sessizlik haftalarca sürdü.

Zeynep 4 yaşına geldiğinde, Semih doğdu. Erkek evlat şimdi evi çok dağıtır.

Ve dağıttı.

Bir oldular daha da çok dağıttılar.

Toplamadılar.

Toplayamadık. Dağıldıkça dağıldı. Temiz ama dağınık.

Mikroplardan korka korka büyüdüler.

Ev toplandı biz dağıldık.

Salon her zaman temizdi.

Yatmak için müsait.

Çocuklar erkenden yol aldı gitti. Oğlan biraz pis. Çorabını yerde bırakıyor, bardağını mutfağa götürmez ama kız domatesleri sabunla yıkamasa da elmayı kazağına sürüp yediği görülmemiştir. İkisi de benim gibi 20’li yaşların ortasında evlendi. Severek.

Çeyizleri tertemizdi.

Torunlar da oldu. Su gibi geçti vakit. Ayda bir olsa da geliyorlar. Oyuncaklarını suda bekletmek zaman aldığı için bizim eve özel, yeni oyuncaklar aldık. Pelüş almadık. Yıkandıkça rengi atıyor.

Emeklilikte Altınoluk’a yerleşsek mi? Şöyle bahçeli bir ev?

Ay çok böcek fare olur toz olur uğraşamam ben.

İyi tamam.

Böylece aşkın kurumsallık vesikası olan hayal ortaklığımızın son kuruşunu da harcadık.

Velhasıl o gün temizlikçi kadından önce evi bir güzel temizledi. Temizlikçi kadına yarım yevmiye fazla verip detaylı temizlik yaptırdı. Kadın söylene söylene gitti. Parasıyla değil mi diye bizim ki de söylendi. Sonra mutfakta ne gördüyse artık detaylı bir temizliğe tutuştu. Ben de televizyona daldım. Sigarayı evlendiğimizde bırakmıştım. Evde yasak olsa da kabuklu yemişe az bir dudak tiryakiliğim vardı. Kış olduğu için balkona çıkamıyordum.

Yoğun temizlikten sonra başım dönüyor, doktora gitsek mi dedi. Kolay kolay hasta olmaz hasta olsa da hastaneye gitmeyi istemezdi. Deterjan çarpmıştır diyecektim ama temizlik maddelerini bağışıklığı vardır şimdi bunun diye espriyi patlattım. Tabii ki içimden. Gidelim dedim. Gittik. Kanser. 2 yıllık ömrü kalmış.

Neden böyleyim dedi. Bir şeyler ters mi acaba diyecek oldum ama neden böyle oldum diye düzeltti. Mikroplar nasıl girmişti vücuduna uzun uzun analiz yaptı. Vallahi ben de şaşırmıştım. Nasıl olmuştu…

Nerde ıslak mendil yahu şu pastayı alsam.
Şimdi torunlar üstüne basacak eve yayılacak.
Kollayayım da basmasınlar. Ya da kollamayayım bakalım basacaklar mı?

İki yıl çok zor geçti. Hastalıktan değil. Dünyadaki bütün mikroplara açtığı savaştan. Sürekli kendisinden sonrasını planlıyor. Sanki memlekete gidip iki hafta sonra gelecekmişçesine benden sonra şurayı temiz tut burayı sil lavabonun içinde sakalını bırakma gibi şeyler söylüyordu. Bana temizliğini miras bırakacak gibiydi. Vücudu onun kadar savaşmadı ne bir eksik ne bir fazla iki yılı bir gün geçirmedi. Buraya kadardı.

Cenazede çok ağlayanımız olmadı. Ben de ölüm hissinden biraz duygulandım ama sanırım 2 yıl boyunca kendimizi hazırlamıştık. Bir ara kız kardeşimin, şimdi yengem nasıl mezara girecek dediğini duyar gibi oldum. Herkes yengesini ne çok seviyor diye içinden geçirirken o bir çukura gömülmeyi kast etmiyordu şüphesiz. Kefene bulaşacak çamura dalmıştı. Bir gram kızmadım çünkü o sıra ben de aynı şeyi düşünüyordum. Çamuru hiç sevmezdi rahmetli.

Mekânı cennet olsun.

O gün eve yalnız dönmek istedim.

Çoraplarımı çıkarmadım.

Sigaramı yaktım.

Derin bir nefes aldım.

Şimdi dördüncü yıl dönümü. Ne tesadüf ki doğum günümle arasında iki gün var hanımın vefatının.

Çocuklar pasta getirmiş. Torunlar döke döke yiyor. Bende döktüm.
Yere bir pasta düşürmüşüm çok mu?
Kalsın.
Zaten kola lekesi de var.
Yıkanır, temizlenir.
Yine kirlenirse yine yıkanır.

You Might Also Like

No Comments

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: